16 Ekim 2015 Cuma

Bilimsel Film İncelemesi: 5 maddede The Martian (Marslı)


Şu sıralar vizyonun en ses getiren filmi olan Marslı, Marsa ayak basan ilk insanlar olan bir grup astronottan Mark Watney'in (Matt Damon) Marsta bırakılma, hayatta kalma ve NASA'nın uğraşları sonucu kurtarılma hikayesini konu alıyor. Filmin zekice kurgulanmış yaratıcı senaryosuna (ki bu durum için kitabın yazarı Andy Weir'a kredi vermek gerek) diyecek yok elbette. Fakat bilimsel dayanak kısmına gelecek olursak filmin gözden kaçırdığı ya da seyircinin gözden kaçıracağını düşündüğü bir kaç detaydan bahsetmek gerek...

1. Fırtına


Filmin tüm senaryosu Marsta meydana gelen, Watney'in kaybolmasına ve akabinde ekibin onu öldü sanarak bırakıp dünyaya dönmesine yol açan devasa fırtına ile başlayan olaylar üzerine kurulu. Fakat Marsta zaman zaman fırtınaların oluşması için uygun iklim koşulları meydana gelse de kızıl gezegenin atmosferi dünyanın %1'i kadar bir yoğunluğa sahip olduğundan bu denli şiddetli bir fırtınanın oluşması tamamen imkansız. Gezegende haftalar süren fırtınalar en fazla saatte 100 kilometre hıza ulaşabiliyor. 100 km/s hızındaki bir rüzgar tam olarak şu şekilde gözüküyor:


Uçan insanlar ya da devrilen direkler görmek pek mümkün değil. Bu konuda sorulan bir soru üzerine yazarın cevabı ise; "Astronotları gezegenden göndermek için bir sebebe ihtiyacım vardı ve kendime biraz özgürlük tanıdım. Ayrıca fırtanın oldukça cool olduğunu düşündüm." olmuş. Filmin ilerleyen dakikalarında aynı fırtınayı bir kez daha görüyoruz. Bu defa da Watney'in hayatta kalma planı olan patates serası fırtınanın yıktığı çadırın içinde buz tutuyor. Ve tabii ki Mars atmosferinde bu fırtına da düşüneceğiniz üzere imkansız. Filmin kendiyle çelişen kısmı ise fırtınanın istasyonun kapısını alıp götürmesi üzerine bu sorunu naylon ve bant kullanarak çözmesi. Marsın mevcut koşullarında bu çözüm gayet mantıklı olsa da bunu gerekli kılan fırtına pek değil.

2. Yer Çekimi Yardımı (Gravity Assist)


Filmde Donald Grover  tarafından canlandırılan NASA Astronomu Rich Purnell ultra hızlı olduğunu tahmin ettiğimiz NASA süper bilgisayarında bir kaç gün sabahladıktan sonra dahice bir planla Jeff Daniel'ın Will MacAvoy 2.0 (Newsroom heeey?) karakteri olan NASA yöneticisinin yanına koşarak planını anlatıyor. Bu çılgın (?) planı ne daha önce duymus ne de anlatılanlara hakim olan NASA yöneticisi ise etrafındakilere bunun yapılabilir olup olmadığını soruyor. Buraya kadar her şey sıradan gözükse de, bu dahice plan aslında NASA tarafından oldukça bilinen bir kaçış planı. 1969'dan 1972 yılına kadar NASA tarafından yürütülmüş Apollo Programının planında herhangi bir motor arızası durumunda Ayın çekim güçünü kullanarak teğet manevrası ile dünyaya geri dönüş yer almaktaydı. Devamında da pek çok kez kullanıldı. Konuyla ilgili upuzun bir Wikipedia gönderisi bile bulunmakta. Daniels'ın karakterinin tepkisi tam da bunlar göz önüne alındığında oldukça manasız. "Yer çekimi yardımı mı o da ne!" Marslı bize gösteriyor ki yaptığı işten bihaber yöneticiler Türkiye'nin yanısıra Hollywood NASA'sında da yerini almış. 

3. Radyasyon


Daha önce bahsettiğim üzere Marstaki atmosfer dünyanın %1'i kadar. Bu tabaka ne kozmik ışınlar ne de güneşten doğrudan gelen zararlı UV ışınlarından gezegen yüzeyindekileri korumak için yeterli değil. Aynı şekilde manyetosfer tabakası da Marsı güneş ışınlarından korumak konusunda sınıfta kalıyor. Gezegenin bazı kısımlarında manyetik alan olsa da ışınlardan korunmak için oldukça yetersiz. Filmde Watney'in Marsta 500 sol (güneş günü) geçirdiğini görüyoruz. Marsta bir gün dünyadan yanlızca 39 dakika daha fazla. Ufak bir hesaplama ile Watney'in maruz kaldığı radyasyon miktarı nükleer santrallerde izin verilen yıllık radyasyon değerlerinin 40 katına tekabül etmekte. Yani bu süreç bir insan için kesinlikle ölümcül bir süreç. Üstelik filmde radyasyondan korunmak için sanal manyetik alan, koruyucu izolasyon malzemeleri gibi yöntemlere hiç değinilmiyor.

4. Marsta Su ve Patatesler


Filmde Mark Watney'i roket yakıtını Hidrojen ve Oksijene parçalayarak su elde ederken görüyoruz. Teorik olarak bu süreçte herhangi bir sorun olmasa da, patlama riski olmayan ve çok daha basit bir yöntem mevcut. 2002'de NASA tarafından yayınlanan bir haber "Found it! Ice on Mars" Mars yüzeyinde bol miktarda buz olduğundan bahsediyor. Watney'in kendini ısıtmak için kullandığı Plutonium'un radyoaktif bozunma ısısı buzları eritmek için baya kullanışlı olabilirdi.


Elde ettiği suyu patates yetiştirmekte kullanan Watney NASA imdadına yetişene dek karnını haşlanmış patates ile doyurmaya karar veriyor. Marsta bitki yetişir mi sorusunun cevabı; "Muhtemelen evet." Fakat Mars toprakları büyük ölçüde Perklorat (ClO4−) içermekte. Bir çeşit tuz olan bu mineral insanlar için oldukça zehirli. Bu tuzun bitkiye karışması muhtemelen ya yiyeni zehirler ya da bitkinin büyümemesine yol açardı. Watney'in yanı sıra ona danışmanlık yapan bilim adamları da bu konuya değinme gereği duymuyorlar. Bir diğer sorun ise organik atıkları gübre olarak kullanmak. İnsan atıkları arıtılmadığında zehirli patojenler içeriyor. Watney her ne kadar patojenler zaten sisteminde mevcut olduğundan kendi atığından hastalanmayacak olsa da gübre yapımında tüm ekibin atıklarını kullanıyor. Bu demek oluyor ki patatesleri yemeden önce pişirmesi oldukça isabetli olmuş.

5. Mars ve Yer Çekimi


Marstaki yer çekimi dünyanın neredeyse 3'te biri. Yani bir adımımız 5 metre olmasa da dünyadaki haraketlerin marsta farklı olacağı kesin. Örneğin 100 kiloluk bir insan Marsta yalnızca 37.7 kilo ağırlığında oluyor. Mars ve diğer gezegenlerde kilonuzu hesaplamak isterseniz şöyle buyrun. Neden hep birlikte Plütoya taşınmıyoruz? Ahem... Filmin genelinde ağır olduğunu tahmin ettiğimiz uzay kıyafetleriyle dolaşan Watney'in oldukça zor hareket ettiğini ve kıyafetleri çıkarında da adımlarında herhangi bir değişiklik olmadığını görmek biraz soru işaretleri uyandırıyor. Anlaşılan yapım ekibi 2 metrelik adımlarla ortalıkta zıplayan Matt Damon'ın pek de çekici olmadığına karar vermiş.


Tüm bunlardan sonra yine de belirtmeliyim ki The Martian bu yıl izlediğim en başarılı filmdi. İtiraf etmek gerekirse %100 bilimsel dayanağı olan bir film olsaydı esneyerek izleyeceğimiz 140 dakika ile sonuçlanması oldukça olasıydı. Filmin en güzel tarafı ise izlerken tüm şüpheciliğimizi bir kenara bıraktıracak kadar başarılı ve eğlenceli bir film olması.